semerşah

 
Oğuz Kağan Destanı - Oğuz Kağan Destanı

  Ana Sayfa
  Alp Oğuz
  Oğuz Kağan Bibliyografyası
  OĞUZ DESTANININ ÖZELLİKLERİ
  Oğuz Kağanın Duası
  Göktürklerden Günümüze Türk Halk İnançlarında Kurt
  Mete Destanı
  İslamiyet Öncesi Türk Devletlerinde Kadının Yeri ve Önemi Nedir ?
  İNTERNETTEKİ TÜRKOLOJİ DÜNYASI
  Balık
  Eski Türklerde Damga
  Kitaplar
  Mete , Vikipedi
  Oğuz Kağan Destanı, Vikipedi
  Oğuz Kağan biyografi.net
  Oğuz Kağan'ın başkenti Antakya
  Türk Boyları 24 Boy
  Mavi Kelebeğin İzinde
  Yada Taşı, yadacı
  Ziyaretçi defteri
  İt Barak
  Oğuz Kağan Destanı
  TÜRK DESTANINI NAZIMA ÇEKMEK TEŞEBBÜSLERİ
  İSLÂMİYETTEN ÖNCE TÜRK DESTANI
  Bozkurt
  Oğuz Kağan incelemeleri
  Tokuz (Dokuz) Oğuz Destanı
  Türk Kültüründe Renkler
  NEVRÛZ VE TÜRK KÜLTÜRÜNDE RENKLER
  Türklerde Kalançı Çak (Kıyamet Günü)
  Türk Mitolojisi ve Antik Astronotlar
  Türk Mitolojisinde Dağlar
  Avşarlar
  Türk Mitolojisinde Yer ve Yeraltı
  Turkish Mythohlgy
  Güneş, Ay ve Yıldızlar
  ALANGOVA (ALAN-HOA)
  Göğün Direği
  Gizlenen Türk Mitolojisi
  Türk Mitolojisi'nde Kurban
  Göktürk Yazıtları’nda İsim ve Unvan Söyleme Geleneği
  Türklükte "Şadapıt" Ünvanı
  KOZMOLOJİK BİR KAĞAN
  Oğuz Kağan, Zülkarneyn, Hz. İbrahim
  ARÂİSU’L-KUR’AN’DA TÜRKLER
  KURAN-I KERİM ZU’LKARNEYN VE OĞUZ HAN’IN TARİHİ
  Türklere Peygamber Gönderildi mi
  ZÜLKARNEYN OĞUZ HAN

Oğuz Kağan Destanı

Kun - Oğuz Destanı

Bugün Oğuz destanının ,elimizde birbirinden farklı nushaları vardır. Bu fark, halk arasında anlatılmakta olan bu destanın muhtelif zamanlarda ve yerlerde kağıta geçirilmiş olmasından ileri geliyor. Türklerin İslâmiyeti kabulünden önceki Oğuz destanı arasında bazı ayrılıklar olması peki tabiidir. Çünkü Türkler müslüman olduktan sonra bu destanda müslümanlığın hazmedemeyeceği bir takım noktaları silmek mecburiyetinde kalmışlardır. Bundan başka Oğuz'u bir müslüman gibi göstererek onu bir nevi evliya mertebesine çıkarmışlardır. Zamanla bir destanının nasıl değişikliklere uğradığını göstermek için bu destanın iki şeklini de buraya alacağız.

 

İslâmiyetten önceki şekil (Uygur harfleriyle yazılmış olan)

 

Bu şeklin baş tarafından eksiklik vardır. Fakat ne kadar eksik olduğunu bilmiyoruz. Arkası şöyle devam ediyor:

 

......Yine günlerden bir gün Ay Kağanın gözü parlayıp yavruladı. Erkek çocuk doğurdu. Bu oğlanın yüzünün rengi gök idi. Ağızı ateş kızıl idi. Gözleri ala, saçları kara idiler. Güzel perilerden daha güzeldi. Bu oğlan anasının göğüsünden ağızı içip bundan sonra bir daha içmedi. Çiğ et, aş, şarap diledi. Dile gelmeye başladı. Kırk günden sonra büyüdü. Yürüdü. Oynadı. Ayağı öküz ayağı gibi,beli kurt beli gibi,omzu samur omuzu gibi,göğsü ayı göğsü gibi idi.

 

Gövdesinin bütünü tüptüylü idi. At sürüleri güdedururdu. Atlara binedururdu. Geyik,av avlayadururdu. Günlerden sonra,gecelerden sonra yiğit oldu. Bu çağda bu yerde bir ulu orman vardı. Birçok çaylar,ırmaklar vardı. Buraya gelen geyikler (dört ayaklı av hayvanları) çok çok , burada uçan kuşlar çok çok idi. Bu orman içinde büyük bir canavar vardı. Atları,insanları yerdi. Büyük,yaman bir hayvandı. Zahmet vererek halkı basardı. Oğuz Kağan birer, kahraman kişi idi. Bu canavarı avlamak diledi. Günlerden bir gün ava çıktı. Cıda ile,yay ve ok ile,kılıç ile,kalkan ile atlandı. Bir buğu (erkek geyik) aldı. Bu buğuyu söğüt çubuğu ile ağaca bağladı. Gitti. Bundan sonra ertesi gün oldu. Tan attığı çağda geldi. Gördü ki canavar buğuyu almış. Yine o ağacın dibinde durdu. Canavar gelip başı ile başına vurdu. Onu öldürdü. Kılıç ile başını kesti. Aldı,gitti. Yüne gelip gördü ki bir sungur canavarın içini yemketedir. Yay ile,ok ile sunguru öldürdü. Başını kesti. Ondan sonra dedi ki : 'Buğuyu yedi. Ayıyı yedi. Cıdam öldürdü. Demir olduğu için canavarı sungur yedi.' dedi. Yay,okum öldürdü. 'Bakır olduğu için' dedi. Gitti. Yine günlerden bir gün Oğuz Kapan bir yerde Tanrıya yalvarmakta idi. Karanlık oldu. Gökten bir ışık düştü. Güneşte,aydan daha parlaktı. Oğuz Kağan yürüdü. Gördü ki:' Bu ışığın arasında bır kız vardı. Onun başında ateşli ,ışıklı bir beni vardı. Altın kazık (Kutup yıldızı) gibi idi. Bu kız öyle güzeldi ki gülse Gök Tanrı (mavi gök) gülüyor,ağlasa Gök Tanrı ağlıyorduç Oğuz Kağan onu gördükte usu (aklı) kalmadı. Gitti. Sevdi,aldı. Onun ile yattı. Dileğini aldı. Kız gebe kaldı. Günlerden sonra,gecelerden sonra üç oğul doğurdu. Birincisine 'Gün'ad koydular. İkincisine 'Ay' adı koydular. Üçüncüsüne 'Yıldız' ad koydular. Yine bir gün Oğuz Kağan ava gitti. Bir göl arasında karşıdan bir ağaç gördü. Bu ağacın kovuğunda bir kız gördü. Onun saçı ırmak akışı gibi,onun dişi inci gibi idi. Öyle güzeldi ki yer yüzünün halkı onu görse 'ay,ay,ah,ah,ölüyoruz' diyip sütten kımız oladururlardı. Oğuz Kağan onu gördükte usu gitti. Yüreğine ateş düştü. Onu sevdi,aldı. Onun ile yattı. Dileğini aldı. Kız gebe kaldı. Günlerden sonra,gecelerden sonra üç oğul doğurdu. Birincisine 'Gök' ad koydular. İkincisine 'Dağ' ad koydular. Üçüncüsüne 'Deniz' ad koydular. Ondan sonra Oğuz kağan büyük toy (ziyafet) verdi. Halka yarlık gönderip .........(1) yarlıgayıp konuştular. Geldiler. Kırk masa,kırk sıra yaptırdı. Türlü aşlar,türlü şaraplar,tatlılar,kımızlar yediler,içtiler. Toydan sonra Oğuz Kağan beğlere,halka yarlık verdi ve dedi ki:

 

Ben sizlere oldum kağan;

Alalım yay ile kalkan.

Damga bize olsun buyan.

Gök kurt ise olsun uran (savaş parolası),

Demir cıdalar! Ol orman!

Avlakta yürüsün kulan (yabani eşek)

Hme de deniz,hem de muran (ırmak)

Güneş tuğ ol,gök kurıkan (çadır)

 

(1) Noktalarla gösterilen yerler aslında eksiktir.

 

Dedi. Yine ondan sonra Oğuz Kağan dört yana yarlık yolladı. Bildirgilik yazdı. Elçilerine verip gönderdi. İş bu bildirgilikte bildirmiş idi ki: ' Ben Uygurların Kağanı oluyorum ki yeryüzünün dört tarafının Kağanı olsam gerektir. Sizden itaat dilerim. Her kim benim ağzıma bakmazsa (buyruğumu dinlemezse) ceza çekip düşman tutarım. Hemen basıp astırıp yok olsun deyip öyle de yaparım ' dedi. Yine bu çağda sağ yanda Altın Kağan dene bir kağan vardı. İş bu Altın Kağan Oğuz Kağan'a elçi tayin edip gönderdi. Pek çok altın,gümüş yolladı. Pek çok kız,yakut taşı alıp,pek çok inciler gönderip Oğuz Kağana saygı iler verdi. İtaat etti. Yahşı hediyelerle dostluk kıldı. Onunla dost oldu. Sol yanda Urum denen bir Kağan vardı. İş bu Urum Kağan, Oğuz Kağanın yarlığını dinlemezdi. Yanına varmazdı. Ben bu sözü tutmayacağım deyip yarlığa bakmadı,Oğuz Kağan kızıp onun üstüne atla yürümek diledi. Çeri ile atlanıp tuğlarını tutup gitti. Kırk günden sonra Muz Tağ (Buz Dağ) denen dağın ayağına geldi. Çadırını kurdurdu. Rahat olup uyuyakaldı. Tan attıktan sonra Oğuz Kağanın çadırına güneş gibi bir ışık girdi. O ışıktan gök tüylü,gök yeleli büyük bir erkek kurt çıktı. O kurt Oğuz Kağana söz söyleyip durdu ve dedi ki: 'Ey,ey Oğuz!Urum üstüne atlanı oluyorsun. Ey,ey Oğuz' Önünde ben yürüyeceğim' dedi. Yine ondan sonra Oğuz Kağan çadırı dürdürdü. Gitti, gördü ki: Çerinin önlerindeki gök yeleli bu büyük erkek kurt yürümektedir. O kurtun ardına düşüp yürümekte idiler. Bir nice günlerden sonra gök tüylü,gök yeleli bu büyük erkek kurt durdu. Oğuz dahi çeri ile durup durdu. Burada İtil Müren denen bir deniz vardı. İtil Mürenün kıyısında bir kara dağın önünde savaş tutuldu. Ok ile, cıda ile ,kılıç ile vuruştular. Çerilerin arasında savaş pek çok,halkın gönlünde kaygu pek çok oldu. Tutuşma,vuruşma öyle yaman oldu ki iti Mürenin suyu kıpkızıl damar gibi oldu. Oğuz Kağan üstün geldi. Urum Kağan kaçtı. Oğuz Kağan,Urum Kağanın kağanlığını aldı. Halkını aldı. Ordusuna çok büyük ölü (cansız) mal,pek çok diri mal ganimet düştü. Urum Kağanın bir karındaşı vardı. Uruz beğ denirdi. O Uruz beğ oğlunu dağ başında, derin ırmak arasında güzel,sarp bir şehre yolladı ve dedi ki : 'Şeheri korumak gerektir. Sen de vuruşlardan sonra şehri bize saklayıp gel' dedi. Oğuz Kağan o şehre doğru atlandı. Uruz beğin oğlu ona çok altın,gümüş gönderdi ve dedi ki : ' Ey benim kağanımsın' Bana babam bu şehri vermiştir' ve dedi ki: ' Şehri korumak gerektir. Sen de vuruşlardan sonra şehri bana saklayıp gel,dedi Babam sana kızdı ve benim suçum olur mu? Senden yarlık,buyruk alıyorum. Bizim kutumuz senin kutun olmuş,bizim uruğumuz (tohumumuz) olmuştır. Tanrı sana yer verip buyurmuştur. Ben sana başımı ve kutumu veriyorum.' Vergi verip dostluktan çıkmam.' dedi. Oğuz Kağan yüğüdün sözünü yahşı gördü. Sevindi güldü ve dedi ki: 'Bana çok altın yolaldın. Şehri iyi sakla' dedi. Onun için onu aklap ad koydu. Dostluk kıldı. Yine çeri ile Oğuz Kağan İtil dene ırmağa geldi. İtil denen büyük bir ırmaktır. Oğuz Kağan onu gördüve dedi ki : 'İtilin suyundan nasıl geçeceğiz'dedi. Orduda bir iyi beğ vardı. Onun adı Uluğ Ordu Beğ idi. Uslı (akıllı) .... Bir erdi. Gördü ki bu yerde pek çok dallar,pek çok ağaçlar var. O ağaçları kesti. Ağaçlar yattı,geçti,Oğuz Kağan sevindi,güldü ve dedi ki: 'Ey ey,sen burada beğ ol. Sana Kıpçak densin. Beğ ol'dedi. Tan attıkta Oğuz Kağan bir aygıra binerdi. O aygırı pek çok severdi. Yolda aygır gözden yitip gitti. Burada ulu bir dağ vardı. Een üstte don ve buz vardır. Onun başı soğuktan apaktır. Onun için adı Buz Dağdır. Oğuz Kağanın atı Buz Dağın içinde kaçıp gitti. Oğuz Kağan bundan çok eziyet ve sıkıntı çekti. Orduda bir büyük kahramana beğ vardı. Hiç birşeyden korkmazdı. Yürümeye,soğuya dayanıklı bir erdi. İşte o beğ dağlara girdi,yürüdü. Dokuz günden sonra Oğuz Kağan'a aygırı getirdi. Buz dağlarda çok soğuk olduğundan o beğ karla sarınmıştı. Apak idi. Oğuz Kağan sevinçle güldü. Dedi ki:' Ey,sen burada beğlere baş ol,Karluk sana ebedi yen ad olsun' dedi. Çok mücevher bağışladı. İleri gitti. Yine yolda büyük bir ev gördü. Bu evin damı altından idi. Pencereleri dahi gümüşten,çatıları demirden idiler. Kapalı idi. Açgıç (anahtar) yoktu. Çeride bir iyi,becerikli er vardı. Onun adı Tümürtü Kağul idi. Ona yarlık kıldı ki: ' Sen burada kal,aç! Kalıp açtıktan sonra orduya gel' dedi. Bundan dolayı ona Kalaç ad koydu. İleri gitti. Yine bir gün gök tüylü,gök yeleli erkek kurt yürümeyip durdu. Oğuz Kağan dahi durdu. Çadır kurdu. Tarlasız bir yazı (Ova) yer idi. Buraya Çürçet derlerdi. Büyük bir yurt ve halk idi. At sürüleri çok;öküz,buzağıları çok;altın,gümüşleri çok;mücevherleri çok idiler. Burada  Çürçet Kağanı,halkı Oğuz Kağana karşı geldiler. Vuruş,dokuş başladı. Oklarla,kılıçlarla vuruştular. Oğuz Kağan üstün geldi. Çürçet kağanı bastı. Öldürdü. Başını kesti. Çürçet halkını kendi ağzına bakındırdı. (kendine tâbi etti). Vuruştan sonra Oğuz Kağanın çerisine,nökerlerine,halkına o kadar büyük mal düştü ki yüklemekle,getirmekte at,katır,öküz azlık oldu. Burada Oğuz Kağanın çerisinde uslu (akıllı),iyi bir becerikli kişi vardı. Onun adı Barmaklığ Çosun Billiğ idi. Bu becerikli,bir kağnı yaptı. Kağnı üstüne malları koydu. Kağnının başına hayvanları koydu. Çektiler,gittiler. Nökerlerin halkın hepsi bunu gördüler. Şaştılar. Kağnılar dahi yaptılar. Bunlar yürümekte iken kanga kanga diye ses veredurdururlardı. Güldü ve dedi ki : ' Kanga kanga ile cansızı canlı yürütsün.Kangaluk (kanklı) sana ad olacak. Bunu kanga belli etsin' dedi,gitti. Ondan sonra yine bu gök tüylü,gök yeleli erkek kurt ile Sındu (Sind?) Tangut ve Şagam )Sam?) tarafından atlanıp gitti. Çok vuruştan,çok dokuştan sonra oraları aldı. Kendi yurduna ekledi. Yendi. Bastı. Yine dışarı kalmasın,belli olsun ki cenup tarafında Barkan denen bir yer vardır. Ulu varlıklı bir yurttur. Çok sıcak bir yerdir. Buranın çok geyikleri (dört ayaklı av hayvanları) çok kuşları vardır. Altını çok,gümüşü çok,mücevherleri çoktur. Halkının yüzü kapkaradır. İşte bu yerin kağanı Masar denen bir kağandı. Oğuz Kağan onu yendi. Yurdunu aldı. Gitti. Onun dostları çok kaygu buldular. Oğuz Kağan üstün geldi. Sayısız nesneler,at sürüleri aldı. Yurduna,evine indi,gitti. Yine dışarı kalmasın ki,belli olsun ki Oğuz Kağanın yanında ak sakallı,bez saçlı,uzun akıllı bir kart kişi vardı. Anlayışlı,doğru bir erdi. Tüşimel (nazır ,vekil) idi. Onun adı Uluğ Türk idi. Günlerden bir gün uykuda bir altın yay gördü ve üç gümüş ok gördü. Bu altın yay gün doğusundan tâ gün batısınacak uzanmamıştı. Bu üç gümüş ok şimale gidiyordu. Uykudan sonra düşte gördüğünü Oğuz Kağana bildirdi ve dedi ki: 'Ey Kağanım! Sana hayat hayırlı olsun! Ey Kağanım sana ömür hayırlı olsun! Gök Tanrı düşümde verdiğini getirsin. Dilediği yeri uruğuna verdirsin.' dedi. Oğuz Kağan,Uluğ Türkün sözünü yahşı gördü. Öğüdünü diledi. Öğüdüne göre kıldı. Ondan sonra ertesi gün oldukta ağaları (büyük kardeşler) ,inileri (küçük kardeşleri) buyruk verip getirdi ve dedi ki: 'Ey ! Benin gönlüm av diliyor. Kocamış olduğumdan benim cesaretim yoktur. Gün,Ay,Yıldız doğu tarafına siz varın. Gök,Dağ,Deniz batı tarafına siz varın' dedi. Ondan sonra üçü doğu tarafına vardılar ve üçü batı tarafına vardılar. Gün,Ay,Yıldız çok geyikler (dört ayaklı av hayvanları) ,çok kuşlar avladıktan sonra yolda bir altın yay buldular. Aldılar. Atalarına verdiler. Oğuz Kağan sevindi. Güldü ve yayı üç parça etti ve dedi ki:'Ey ağalar (büyük kardeşler) ! Yay sizin olsun. Yay gibi okları göğecek atın' dedi. Yine ondan sonra Gök,Dğ,Deniz çok (dört ayaklı av hayvanları),çok kuşlar avladıktan sonra yolda üç gümüş ok buldular. Aldılar. Atalarına verdiler. Oğuz Kağan sevindi. Güldü ve okları üçüne üleştirdi ve dedi ki: 'Ey iniler (küçük kardeşler)! Oklar sizin olsun. Yay oku attı. Siz oklar gibi olun'dedi. Yine ondan sonra Oğuz Kağan ulu kurultayı çağırdı. Nökerlerini,halkını buyruk verip çağırdı. Gelip meşveret edip oturdular. Oğuz Kağan büyük ordu ................(1) sağ yanda kırk kulaçlık ağaç (direk) diktirdi. Onun başına bir altın tavuk koydu. Ayağına bir ak koyun bağladı. Sol yanına kırk kulaçlık ağaç (direk) diktirdi. Onun başına bir gümüş tavuk koydu. Ayağına bir kara koyunu bağladı. Sağ yanda Boz Oklar oturdu. Sol yanda Üç Oklar oturdu. Kırk gün,kırk gece yediler,içtiler. Sevinç buldular. Ondan sonra Oğuz Kağan oğullarına yurdunu üleştirip verdi ve dedi ki :'Ey oğullar! Ben çok yaşadım. Çok savaşlar gördüm. Cıda ile çok ok attım. Aygır ile çok yürüdüm. Düşmanları ağlattım. Dostlarımı güldürdüm. Gök Tanrıya borcunu gördüm. Sizlere de yurdumu veriyorum' dedi.

 

Kun - Oğuz destanının,yukarıya aldığımız,islâmiyetten önceki şekli aşağı yukarı 13'üncü asırda,müslüman olmayan Türkler arasında kağıda geçirilmiştir. Fakat bu da herhalde bu destanın es eski şekli değildir. İçinde Urum Kağan adı altında Rumlardan yani Romalılardan bahsolunması,keza Uruz ve Saklap adı ile Rus ve İslavların zikredilmesi bu destan parçasının dahi epeyce değişikliklere uğradığını gösteriyor. Bununla berbaer şimdi göstereceğimiz islâmiyetten sonraki şekle bakılırsa daha az bozulmuştur. Bilhassa boz kurtun orduya rehberlik etmesi ve gökten mavi ışığın inmesi gibi motifleri taşıması bakımından bu destan,aslına oldukça yakın sayılabilir.

 

İslâmiyetten sonraki şekil

İslâmiyetten sonraki şekil de 13'üncü asırda tesbit olunmuştur.Fakat müslüman Oğuz Türkleri arasında okunan Oğuznâmelerden alındığı için az çok değişmiştir. Bununla beraber bazı yerleri,İslâmiyetten önceki şekle göre,tarihe daha çok benzerlik gösteriyor. Her halde bu Oğuz destanı Türkler arasında çok tanınmıştı. Geniş ülkelerde otutan Türkler arasında çok tanınmıştı. Geniş ülkelerde oturan Türkler arasında okunup söylendiği için birbirinden farklı muhtelif şekilleri meydana gelmişti.

İslâmiyetten sonraki şekil şudur:

 

Yeryüzünde büyük tufan olduktan sonra Nuh'un gemisi Musul civarındaki Cûdî dağının üstüne oturdu.            İçindekilerin hepsi hastalanıp öldüler. Yalnız Nuh,üç oğlu ile üç gelini sağ kaldılar. Nuh,üç oğlundan 'Hâm'ı Hindistana'a,'Sâm'ı İran'a,'Yafes'i de şimal'e gönderdi. Yafes şimale varıp Edil ve Yayık ırmakları yakalarında 250 yıl oturdu. Öldüğü zaman büyük oğlu Türk,yerine geçti. Türk pek bilgili,pek uslu idi. Babasının ölümünden sonra birçok yerleri dolaştı. Sonunda Isık Göl civarını beğenip orada yerleşti. İlk önce çadırı yapan padişah budur. Türk ölürken padişahlığı büyük oğlu Tutuğa bıraktı. Tutuk akıllı,kudretli,adaletli padişahtı. Bir gün avda bir geyik vurdu. Kızartıp yerken bir et parçası yere düştü. O eti yerden alıp yerken pek lezzetli buldu. Meğer orası tuzlakmış. Ondans onra yemeklere tuz koynağı icat etti. 240 yıl yaşadıktan sonra öldü. Yerine oğlu İlçe Han geçti. O da çok yıllar padişahlık ettikten sonra ölüp yerine Dib Bakuy (Dib Yavkuy) geçti. Çok yıllar güzel günler görerek padişahlık etti. Ondan sonra oğlu Kuyuk Han, ondan sonra da onun oğlu Alınca Han tahta geçti. Alınca Han zamanında oğlu,kızı veya bir kıymetlisi ölse onun heykelini yapıp saklardı. Ara sıra o heykeli öpüp sevip okşayarak bu falanın heykelidir derdi. Bu bebeğin önüne yemeğinin ilk lokmalarını koyarlardı. Yüzlerini gölerini bebeğe sürüp önünde yere eğilirlerdi. İşte böylelikler haberleri olmaksızın puta tapar oldular. Alınca Han'ın ikiz oğulları vardı. Büyüğünün adı Tatar, küçüğünün adı Moğol idi. Alınca Han kocayınca ülkesini bu iki oğluna üleştirdi. Büyük oğlu Tatar Han kendi ülkesinde bir çok yıl hanlık ettikten sonra öldü. Yerine kendi neslinden yedi kişi sırasıyla geçtiler. Bunlar sırası ile Buka Han, Yalınca Han,Adlı Han,Atsız Han,ordu Han,Baydu Han,Sevinç Han idiler. Baydu Han zamanına kadar Tatar Hanları ile Moğol Hanları arasında savaş olmazdı. Düşüncesiz bir genç olan Baydu, Moğol hanlarına savaç açtı fakat öldü. Yerine geçen Sevinç Han zamanında savaşlar kızıştı. Alınca Hanın küçük oğlu olan Moğol han'a gelince: Uzun yıllar hanlık etti. Dört oğlu vardı:Kara Han, Uz han , Küz Han, Kür Han. Uz Han,Uun oğul Han ölürken yerine büyük oğlu Kara Han'ı bıraktı.

 

 Kara Han zamanında bütün Moğollar kâfir olmuşlardı. Kara Hanın büyük karısından bir oğlu oldu. Aydan,güneşten güzeldi. Üç gün,üç gece anasının memesini emmedi. Her gece anasının düşüne girer,'hak dine gelmezsen,sütünü emmem'derdi. Anası,Tanrı'nın birliğine iman getitince zıplama İNSAF!... meme emmeğe başladı. Anası ne düşünü,ne de  hak dini kabul ettiğini kimseye söyleyemedi. Çünkü Kara Han çağında halk o kadar kâfir olmuştu ki baba oğulun hak dine girdiğini işitse hemen öldürürdü. O zaman Moğollarda oğul bir yaşına varmayınca ad koymazlardı. Oğlu bir yaşını bitirince Kara Han ülkeye haber saldı. Ziyafet yaptı. Çocuğu meclise getirip beğlerine:'Oğlum bir yaşına geldi;ne ad koyacaksınız'diye sordu. Beğler cevap vermeden çocuk söze gelip:'Benim adım Oğuzdur'dedi. Bunun üzerine herkes şaşıp:'Madem ki bu çocuk kendi adını kendi koydu.ona bundan güzel ad olamaz'dediler. Onu Oğuz adı ile tanıdılar. Çocuk Allah,Allah diye bağırıyordu. İşitenler:'Bu çocuk ne dediğini bilmez'dediler. Çünkü Allah kelimesi Arapça olup Moğollar bu kelimeyi işitmemişlerdi. Tanrı Oğuzu evliya yaratmış adını onun diline ve gönlüne koymuştu. Oğuz büyüyünce Kara Han, Uz Han'ın kızını ona zevce olarak aldı. Oğuz Han,karısına yalnız iken :'Seni beni yaratan Allahtır. Onu var bil,bir bil,onun buyruğundan çıkma'dedi. Kız kabul etmedi. Ooğuz da ondan ayrı yaşadı. Hiç konuşmadı. Bir zaman sonra Kara Han'a dediler ki:'Oğlun karısını sevmez. Evlendiğinden beri de bir yerde yatmaz' Bunun üzerine ona Küz Han'ın kızını verdi. Oğuz ona hak olan Tanrıya tapınmasını teklif etti. O da kabul etmedi. Oğuz ondan da ayrı yaşadı. Bir kaç yıl sonra çıkmıştı. Dönüp gelirken bir su kıyısına uğradı. Orada çamaşır yıkayan bir takım kadınlar gördü. Onların arasında amcası Kür Han'ın kızını da gördü. Birisini gönderse sırrı ortaya çıkar diye korkup kızı bir köşeye çağırdı. And verdikten sonra 'Babam bana iki kız alıverdi. Fakat ben onları sevmedim. Sebebi: Ben hak yolundayım. Onlar kâfirdir. Hak din'e gelin dedim,kabul etmediler. Sen kabul etsen seni alırdım'dedi. Kız :' Sen ne yolda olursan ben de o yolda olurum' dedi. Bunun üzerine Oğuz babasına söyledi. O da bu kızı büyük bir düğün yaparak oğluna verdi. Oğuz onu pek çok severdi. Böylece pek çok yıllar geçti. Bir gün Oğuz uzak bir yere ava gitti.  Kara Han bütün karılarını,gelinlerini çağırmış,yemek yiyiyorlardı. Konuşurlarken karısına Oğuz Han'ın ilk karıları sevmeyip sonuncusunu sevdiğinin sebebini sordu. Karısı:'Ben bilmem,gelinler bilir'dedi. Han gelinlerinden sordu. Büyük gelini:'Oğlunuz bir Tanrı var dedi . Bizi de o yola götürmek istedi. Biz kabul etmedik. Üçüncü gelin kabul etti. Onun için oğlunuz onu çok sever'dedi. Bunu üzerine Kara Han beğleri çağırıp bir meclis kurarak konuşup danıştı. Oğuzun avda tutulup öldürülmesine karar verdi. Kara han adamlar gönderip ava çıkacağını,çabuk gelmelerini hizmetçilere bildirdi. Oğuz'un küçük karısı da bu sözü işitmişti. Hemen emin bir adam saldırıp işi Oğzuz'a bildirdi.

 

 Oğuz hemen yurda adamlar gönderip:' Bama çeri topluyor.Üzerime gelip beni öldürecekler . Beni seven bana gelsin,onu seven ona gitsin' diye haber saldı. Ahalinin çoğu Kara Han tarafına gitti. Azı Oğuz Han tarafına geçti. Kara Hanın ini (küçük kardeş) lerinin bir çok oğulları vardı. Hepsi Oğuz tarafına geçti. Bu kimsenin usuna (aklına) gelmezdi. Oğuz Han bunlara Uygur adını verdi. Ötekiler kaçtılar. Savaşta Kara Han'a bilinmeyen bir taraftan bir ok gelip onu öldürdü. Oğuz han babasının tahtına oturdu. Milleti hak dine çağırdı. Gelenleri bıraktı. Gelmeyenleri öldürüdüp çocuklarını tutsak etti. Kara Han tâbi bir çok boyları vardı. Bunların küçükleri bir büyük boyun çevresinde toplanırlardı. Kara Han'ın hak dini kabul eden boyları Oğuz Han'a koşuldu. Kâfirlikte kalanlar başka hanlara koşuldular. Oğuz Han her yıl Moğol elindeki hanlarla vuruşur,yenerdi. Sonunda hepsini zaptetti. Oradan kaçıp kurtulanlar Tatarlar hanına sığındılar. Tatarlar o zaman Cürcüt yakınlarında otururlardı. Cürcit denen yer büyük bir yer olup köyleri, şehirleri vardı. Hatayın şimalinde idi. Hintliler ve Acemler oraya Çin derler. Oğuz Han bu yurdun üzerine yürürdü. Tatar hanı da büyük bir çeri ile Oğuz hanı karşıladı. Oğuz Han yendi. O kadar ganimet aldı ki yükletecek hayvan bulamadı. Orada bir hünerli kimse vardı. Bir araba yaptı. Herkes de onun gibi arabalar yapıp malları yüklettiler. Arabaya Kank(kağnı) dediler. Önce arabanın ne kendisi, ne de adı yoktu. Kank denmesinin sebebi yürüken kank,kank etmesidir. İcat eden adama da Kanklı adını verdi. Kanklı boyu bunun neslindendir.

 

Oğuz han yetmiş iki yıl Moğollar ve Tatarlarla vuruştular. Yetmiş üçüncü yıl hepsini hak dine getirip itaata aldı. Bundan sonra Hıtay(Hatay),Cürcit,Tangut ve Kara Hıtayı aldı. Kara Hıtay geniş bir ülke olup ahalisi Hintliler gibi karadır. Moğolistandan başlayıp Hindistanla Hıtay arasında cenuba doğru uzanıp Büyük denize (Okyanusa) dayanır. Bu deniz kıyısındaki yüksek dağlarda bir çok boylar vardı. Bunların padişahının adı İt Barak idi. Oğuz Han, İt Barak han üzerine yürüdü. Fakat İt Barak Han üstün geldi. Oğuz Han kaçtı. Savaş alanından beri yanda akan iki büyük ırmağın arasına sığınıp kaçan ordusunu topladı. O zamanlar büyük padişahlarca âdet idi ki uzak bir savaşa giderlerken karılarını da birlikte alırlardı. Nökerleri de böyle yapardı. Oğuz Han'ın bir beğide karısını alıp gelmişti. Savaşta öldü. Fakat karısı kaçıp ordugâha geldi. Gebeliğin sonunda olduğundan gelir gelmez ağrısı tuttu. Ortalık pek soğuktu. Barınacak bir yer yoktu. Çürük bir ağacın içine bir girip oğlan doğurdu. Oğuza haber verdiler. Oğuz:'Bunun babası bizim hizmetimizde öldü. Tasacısı yoktur. Benim oğlum olsun'dedi. Adını Kıpçak koydu. Eski Türk dilinde Kıpçak içi boş ağaç demekti. Kıpçak,Oğuzun yanında büyüdü. Genç bir yiğit olduğu zaman Uruslar,Ulaklar,Macarlar,Bbaşkurtlar henüz hüküm altına alınmamışlardı. Oğuz han Kıpçağa yetecek kadar çeri ve nöker verip Tin (Don) ve Edil ırmakları tarafına yolladı. Kıpçak orada üç yüz yıl hüküm sürdü. Bütün Kıpçak Eli onun neslindendir.

 

Oğuz Han , İt Barağa yenildikten on yedi yıl sonra yine üzerine varıp vuruştu. Yenip İt Barak Han'ı öldürdü. Yurdunu aldı. Halkını hak dine getirdi. Gelmeyenleri kesip çocuklarını tutsak ederek yurduna döndü. Sonra Moğollar ve Tatar çerisini toplayıp Talas ve Sayrama geldi. Taşkent , Semerkand ve Buhara padişahları saf düzüp vuruşmağa kıyışamadıklarından büyük şehirlerle sarp kalelere sığındılar. Sayram ve Taşkenti Oğuz Han bizzat kuşatıp aldı. Türkistana,Aandıcana oğullarını yolladı. Oonlar da altı ayda oralarını alıp koyduktan sonra Oğuz han Buharayıı ,Belhi, Semerkandı aldı. Oralara da valiler tayin etti. Sonra Gur ülkesine yürüdü. Bu son yürüyüş kışın olmuştu. Dağlar karlarla örtülü idi. Çeriler güçlükler yürüyorlardı. Han,kimsenin arkada kalmaması için buyruk verdi. Böylelikler ilerleyip oraları da aldı. Yaz gelince çerisini saydı. Eksikti. Sebebini sordu. Bilen yoktu. Eksikler bir zaman sonra gelip hanın huzuruna çıktılar. Han nerede olduklarını sordu. ' Arkadan geliyorduk. Bir gece çok kar yağdı. Geçemeyip orada kaldık. Aatlarımız develerimiz öldü. Bahar olunca yaya olarak geldik' dediler. Oğuz Han buyurdu: ' Onlara Karluk adını verdiler. Karluk boyu bunların neslidir. Bundan sonra Kâbil ve Gazneyi aldı. Sonra Keşmir üzerine yürüdü. O sırada Keşmirde padişahlık eden kimsenin adı Yağma idi. Keşmirin büyük ırmakları,yüce dağları çok olduğundan onlara arka verip baş eğmedi. Bir yıl savaş oldu. İki yandan da çok kimseler öldü. Sonunda Oğuz Han, Keşmiri de alıp Yağmay,ı öldürdü. Çerisini kılıçtan geçrid. Bir zaman orada oturduktan Bedahşan üzerinden Semerkanda geldi. Oradan Moğolistana dönerek varıp evine girdi. Bir yıl yurdunda durduktan sonra,milletine  İran üzerinden yürüyeceğini ,bir kaç yıl sürecek bir hazırlık görmelerini buyurdu. ikinci yıl yola çıkıp Talas şehrine vardı. Ordusunun sonuna kadar adamlar koymuştu ki yorgun,aç ve yolunu şaşırmış olanları orduya getirdiler. Bir gün bunlar ailesi ile birlikte buldukları bir adamı alıp bana getirmilerdi. Han ondan niçin arkaya kaldığını sordu. O da şöyle cevap verdi. :'Azığımın azlığından çerinin gerisinden geliyordum. Karım gebe idi doğurdu. Açlıktan anasının sütü çocuğa yetmiyordu. Böylece yürüyorduk. Bir çayın kıyısında gördüm ki bir çakal bir süğlüğü yakaladı. Çakala bir ağaçla vurdum. Süğlünü bırakıp kaçtı. Süğlünü alıp kebap edip kadına veriyordum. Arkada koduğumuz kişiler raslayıp beni size getirdiler'. Han ona at,azık ve mal verip ordu ile gelmesini söyledi ve ona 'kal,aç' dedi. Şimdi Kalkaç denilen boy onun neslindendir. Oğuz Han Talastan Semerkanda ve Buharaya gelip Amu suyundan geçip Horasan'a vardı.

 

 O sırada İranda büyük bir padişah yoktu. Keyûmers ölmüştü. Hûşengi henüz padişah etmemişlerdi. Oğuz,Horasanı aldı. Ondan sonra Irağı,Azerbaycan'ı,Ermenistan'ı,Şam'ı.Mısır'ı aldı. Bu ülkelerin kimini savaşla aldı;kimi savaşsız baş eğdiler. Oğuz Han Sureyede iken bir gün gizlice nökerine bir altın yayla üç ok verdi. 'Doğruca git! Çölde insan ayağı basmamış bir yere yayı göm. Fakat bir ucunu dışarda bırak. Sonra batıya göm. Yayı gömdüğün gibi oklarıda orada göm.'dedi. O nöker,buyruğu yerine getirip geldi. Bir yıl sonra üç büyük oğul Gün,Ay ve Yıldızı çağırıp dedi ki:'Bir yabancı yurda geldik. İşim çok. Av avlamaya vaktim yok. Doğudaki çölde av çokmuş. Nökerlerinizi alıp oraya gidin. Avlanıp gelinç' Bunlardan sonra adları Gök,Dağ ve Deniz olan üç küçük oğlunu çağırtıp onlara da aynı sözleri söyledi ve batıya yolladı. Bir nice günden sonra büyük oğulloarı bir altın yay ve bir çok av ile,küçükleri de üç ok ve bir çok av ile geldiler. Oğuz Han bu av etlerine daha bir çok etler katıp halka bir ziyafet verdi. Yay ve okların bulunmasını tabir ettirdi. Onları oğullarına verdi. Üç büyük oğlu yayı bölüp birer bölümünü aldılar. Küçüklerin her biri de bir ok aldılar. Oğuz Han, aldığı ülkelerde bir çok yıllar oturup düşmanlarını yok edip dostlarını sevindirdikten sonra bu ülkelere valiler koyup yurduna döndü. Oğulları ve ordusu ile sağesen düdüğünden büyük bir toy hazırlamalarını buyurdu. Büyük bir çadır yaptırıp her direğinin başına altın kaplattı. Kıymetli taşlarla süslendi. Altı oğluna çok öğütler verip yarar bilgiler öğretti. Şehirler ve ülkeler verdi. Oğulları ona gerçekten oğulluk yapmışlar,savaşlarda kuvvetli olmuşlardı. Bundan sonra nökerlerinin yararlık götermiş olanlarına , köyler,çehirler,sığırlar verdi.  Oğuz Han oğullarına dedi ki :'Siz üç büyük oğlum,altın yay bulup getirdiniz. Kırıp bozularak paylaştınız. Sizin adınız Bozok olsun. Neslinize de paylaştınız. Siz adınız Bozok olsun. Neslinize de Bozok desinler. Siz küçükler ,üç ok buldunuz. Sizin adınız neslinizin adı da Üç ok olsun. Bu ok ve yayın blunması insandan değil,Tanrıdandır. Öyle buyurdu. Bizden önce geçen milletler yayı padilah alâmeti bilirler,okları da padişahın elçisi sayarlardı. Çünkü yay oku hangi tarafa yollarsa o tarafa gider. Yani padişahın elçisi gibidir. Size buyuruyorum. : Ben ölünce yerime büyük oğlum Gün geçsin. Onun da yerine geçecek olanlar içlerinde tahta lâyık biri bulundukça daima ve dünya durdukça Bozoklardan seçilsin. Öteki Bozoklar onun sağında otursun. Üç oklar da sol olsunlar ve kıyamet gününe kadar nökerliğe razı olsunlar' Oğuz Han yüz on altı yıl padişahlık edip Tanrı rahmetine gitti. Oğuz Han'ın veziri Uygur aksakallarından birinin oğlu, Irkıl Hoca adında biri idi. Oğuz Han ölünceye kadar veziri hep Irkıl Hoca idi. Akıllı,çok bilgili idi. Gün Han da onu vezir yaptı. Ölünceye kadar Irkıl Hocanın sözünden çıkmadı. Irkıl Hhoca uzun ömür sürdü. Bir gün Gün Han ile yalnızdı. Ona dedi ki: ' Baban yüz on altı yıl hüküm sürdü. Hiçbir yazın sıcağında gölge altında, hiçbir kışın soğunda evinde uyumadı. Kılıç çalıp nice yurtlar açıp sizin hükmünüz altına koydu. Siz altınız ve sizden doğacak olanlar hep bir ağız olup iyi geçinirseniz bu ülkeler daima elinizde kalır. Aranızda anlaşmazlık çıkarsa,değil bu alınan yerler,atadan kalıp duran yurtlar elden çıkar. Malınızda,canınızda gider.' Gün Han ona:'Babama öğütler ,akıllar verirdiniz. Siz benim babam yerindesiniz. Neyi hoş görürseniz onu yaparım'dedi. Bunun üzerine Irkıl Hoca dedi ki:' Babanız size çok şeyler bıraktı. Siz altısınız. Her birirnizin dört oğlu var. Demek hepiniz otuz şehzadeesiniz. Beni korkutan birşey var ki dünya malı aranıza fesat sokmasın. Ben sürü,mal bütün serveti onlara vereceğim. Ad,lâkap ve mühüre malik olarak onlar da mümtaz olsunlar. Paylarını alınca aralarında kavga çıkmaz. Aranızda savaş ve haksızlık olmaz. Nesilleri de daima hak yolunda yürürler'. Gün Han,Irkıl Hocanın sözünü kabul etti. Büyük,küük herkes toplandılar. Oğuz Hanın bıraktığı serveti,ülkeleri büyüklere çok,küçüklere az olmak üzere şehzadelere üleştirdi. Nikâhlı kadınlardan doğan bu yirmidört şehzadeden başka odalıklardan olma bir çok çocuklar da vardı. Onlara da yakışır şeyler verdi. Sonra Oğuz Han'ın yaptırdığı altın evi diktirdi. Bunun sağ ve soluna da altışar ak çadır kurdurdu. Sağ tarafta kırk kulaç boyunda bir ağaç diktirdi. Bunun başına bir altın tavuk taktırdı. Hanın buyruğu ile Bozoklar ve adamları dolu dizgin atlarını sürerken ok ile altın tavuğa,Üç Oklar da aynı ile gümüş tavuğa nişan attılar. Vuranlara ödüller verdi. Gün Han da babası gibi dokuz yüz deve ve dokuz yüz koyun kesip dokuz havuza rakı,doksan havuza kımız doldururtup büyük bir toy çekti. Kırk gün kırk gece eğlendiler. Gün Han yetmiş yıl hükümet ettikten sonra Ay Han'ı yerine oturtup öldü. Ay Han iyi,adil,bilgin ve sert bir padişahtı. Babasının ve ağabeyinin öğütleriyle ve onların yollarından yürüdü. Kendisinden sonra Yıldız Han padişah oldu. Bu Yıldız Han,öncekinin küçüğü olan Yıldız Han değildir. Bbunun Ay Hanın nesi olduğu bilinmiyor. Bir çok yıl padişahlıktan sonra tahtını oğlu Mengliye verdi. Bu da bir çok yıllar yaşayıp nice et yedi, kımız içti. Nice kürkler giydi. Ay gibi,gün gübü güzelliklerle yattı. Yel gibi uçan atlara binip gönlünün istediği yerlerde gezdikten sonra öldü. Mengli Han'ın yerine Deniz Han geçti. Bu da çok yıl padişahlık etti. Uzun ömür sürdü. Kocadığında tahtını oğlu İl Han'a verip kendisi Tanrıya tapınmakla gün geçirdi.

 

Kun - Oğuz destanının iki şekil arasındaki en büyük ayrılık İslâmiyetten sonrakinin daha tafsilatlı olmasıdır. Aradaki farkların mühim bir sebebide herhalde ayrı ayrı yerlerde kağıda geçirilmesidir. Tarihçe Türklerin en büyük fütuhat devirleri Kunların ilk çağlarıdır. Destandaki Oğuz Hanla babası Kara Han Kun tarihinde gördüğümüz Mete ( Motun) ile babası Tuman Yabgu'dan başkası olamaz. Metenin babası ile çarpışmasına bir kadın sebep olmuştu. Destanda da bu çarpışmaya kadınlar sebep oluyor. Kara Han'ı, Oğuz ordusu öldürmüştü. Mete, Hazar denizinin şimaline kadar gitmişti. Oğuz Han da hemen bütün Asyayı zapediyor. Mete,ülkesini yirmi dört bölüme ayırmıştı. Oğuz Hanın ülkesi yirmi dört torunu arasında bölüşülmüştür. Bütün bu benzeyişler bu destanın Kunlar devrine ait olduğunu açıkça gösteriyor. Gerçi Mete ( Motun)  ve Tuman adları ile Oğuz Hhan ve Kara Han adları birbirine hiç benzemiyor. Fakat millâttan önce 3-2'inci asırların vukuatı millâttan sonra 13'üncü asra kadar,yani kağıda geçirilinceye kadar aradan 15 asırlık bir zaman geçmiştir ki bu kadar uzun bir çağda bir takım has isimlerin büsbütün değişmesini gayet tabiî görmek icap eder. Herhalde Oğuz Han veya Oğuz Kağan yani ' Oğuzların hanı veya kağanı' şeklinde anlamak daha doğru olur. Nitekim Orhun abidelerinde de 'Türk kağan' demek 'Türk kağanı' demektir. Bbununla beraber Mete ( Motun) ve Ttumanın adları tamamıyla unutulmuştur da denilemez. Mesela 15'inci asırda Türkiyede Enveri tarafından yazılan Düsturnâme adlı manzul tarihte Osmanlıların en büyük atasının adı Oğuz Tümen Handır. Demek ki Tumanın adı 15'inci asra kadar Türkiye Türklerinde saklı kalmış fakat oğlunun hatırası ile karıştırılmıştır. Keza 11'inci asrın ilk yarısında ölen büyük islâm bilgini Elbîr3uni de El- Cemâhir adlı basılmamış eserinde, Keşmir yanındaki Türklerden bahsederken, Hindistanda fütuhat yapan Metli adlı  bir padişaha ait rivayetlerin bu Türklerde saklandığını söylüyor. Destanlara Oğuz Han diye geçen bu kahraman asıl adının ne olduğunu iyi bilmiyoruz. Çinliler tarafından şüphesiz az veya çok değişik olarak tesbit edilen ve Avrupa bilginleri tarafından Mete ise,Kâbil Türklerinin Meti dedikleri padişahın bu olduğuna hükmetmek yablış olmaz. Çünkü Oğuz Han dediğimiz kahraman fütuhatına iştirak eden veya iştirak eden Türklerin herhangi bir suretle olursa olsun tesirinde kalan Türklerde bu isim pek âlâ on birinci asır başlarına kadar kalmış olabilir.

savaşçıkadın

Oğuz Kağan Destanı

Türk destanlarından. Hun-Oğuz destanları grubundandır
Oğuz Kağan Destanının beş ayrı yazması vardır. Çağatayca, Farsça ve Uygurca yazmalardaki Oğuz Kağan Destanı Oğuz boyları, Türk dili, edebiyatı, folkloru, târihi ve kültürü hakkında bilgi verir. Bu yazmaların özeti şöyledir:

Nuh aleyhisselâmın oğlu Yâfes'in büyük oğlu Türk, doğuda yerleşmişti. Bunun ülkesine Türkistan denildi. Türklerin ilk atası olan Türk'ün oğullarından büyüğü Kara-Han, Karı-Sayram şehrini başşehir edinmişti. Yaylakları, İpanç şehri yakınlarındaki Or-Tag ile Kür-Tag, kışlakları da Porsuk şehri yanındaki Kara-Kum idi. Kara-Hanın kardeşleri Or-Han, Kür-Han ve Küz-Han adlarını taşıyorlardı. Kara-Han, hârika olarak doğan oğluna bir yaşında iken ad koyacağı sırada, bu çocuk “Ben sarayda doğduğumdan, adım Oğuz olsun.” deyince, herkes şaşırmıştı.Allah'ın varlığına ve birliğine inanan Oğuz, putperest annesinin sütünü sâdece bir defâ emdi. Babası, Oğuz'u, kardeşinin kızı ile evlendirmek isteyince o, Hak dîne girmeyi reddeden amcasının kızları ile evlenmedi.

Oğuz, gençliğinde yılkıları (at sürüsü) ve insanları yiyen, çok korkulan, azgın bir canavarı öldürerek büyük şöhret kazandı. Oğuz'un, teklif edilen kızlar ile evlenmeyiş sebebini öğrenen babası Kara-Han ile amcaları, onun gizli ve kendi dinlerine uymayan bir din taşıdığını anlayarak, bir av sırasında öldürmeyi plânladılar. Suikastı anlayınca, baba ve amcasını öldürdü. Avlanırken Gök-Işık içinde beliren Gök-Kızı ile evlendi. Gök-Kızından üçüz oğlu olup Gün-Han, Ay-Han, Yıldız-Han, bir rivayete göre de Gün-Alp, Ay-Alp, Yıldız-Alp adlarını verdi. Başka bir gün yine avlanırken, göl içindeki küçük bir adada, dünyâ güzeli Göl-Kızını gördü. Bununla da evlenen Oğuz, Göl-Kızından doğan üçüz oğullarına Gök-Han, Dağ-Han, Deniz-Han, başka bir rivâyete göre de Gök-Alp, Dağ-Alp, Deniz-Alp adlarını verdi. Sonra, Oğuz Han bütün halkını toplayarak, ulu bir toy (ziyâfet) verdi. Kırk yerde ağır sofralar kurdurdu. Toydan sonra Oğuz Han, beğler ile halka yarlıg (ferman) çıkararak, şöyle buyurdu:

Ben sizlere oldum Kağan
Alalım yay hem de kalkan
Tamga olsun bize boyan
Gökbörü olsun oranı
Demir çıdalar olsun orman
Avlakta yürüsün kulan
İşte deniz işte muran
Gün olsun tuğ gök korıkan


Bundan sonra Oğuz Han dünyânın dört yönüne yarlıg yazdı Elçilere verip gönderdi Bu fermanlarda şöyle deniyordu

“Ben Türklerin kağanıyım dünyânın dört bucağının da hâkimi olsam gerekir. Sizlerden itâatinizi istiyorum. Kim benim buyruğuma baş eğerse, el olursa, hediyelerini kabul eder, kendisini dost sayarım. Her kim de baş eğmezse, ona gazab eder, üzerine ordu çekip, baskın yapar, hemen astırıp, yok ederim!”.

Bu sırada sağdaki Çin Kağanı, kıymetli hediyelerle elçisini gönderip, itâatini saygı ile arz etti onunla dost oldu. Soldaki Urum Kağan, itâatlerini bildirmediğinden ordusunu çekip, onların üzerine yürüyen Oğuz Han, kırk gün sonra Muzdağ (Buzdağı) eteğine gelince otağına güneyden bir ışık girdi ve içinden, gök tüylü, gök yeleli iri bir erkek böri (kurt) çıktı. Bu Gök-Böri konuşarak, Oğuz Han'a “Ben senin orduna kılavuz olarak önde yürüyeceğim.” dedi ve böyle yaptı.

Muzdağdan sonra Gök-Börinin kılavuzluğunda batıya yürüyen ordusunun başındaki Oğuz Han, İtil-Müren (Volga Nehri) boyundaki Karadağ önünde yapılan savaşta, kalabalık ordulu Urum-Kağanı yendi, kaçırttı. Urum-Kağanın kardeşi olup, Oğuz'a itâat eden ve saklandığı kaleleri teslim eyleyen Urum-Beğin oğluna, itâatle teslim olması üzerine, Türkçe saklayan, koruyan manâsında “Saklar” (Eslar/Slav) adı verildi. Zaferden sonra, Uluğ-Ordu Beğ adlı birisi, ulu ağaçlardan yaptığı kayıklarla, orduyu İtil'den öteye-batıya, geçirdiğinden, Oğuz Han onu mükâfâtlandırarak, İtil'in batısındaki ülkeleri ona bağışladı ve kendisine oğyuk-ağaç mânâsında Kıpçak-Beğ adını verdi.

İtil Nehri kuzeyinden karanlıklar ülkesinde yaşayan Kıl-Barak veya İt-Barak kavmini de itâat altına alan Oğuz Han, anayurdu korumak için, Uygun uruğunu vazifelendirmiştir. Anayurttan, Afgan ve Hind üzerine sefere çıkan Oğuz Han, yolda her zaman bindiği ala aygırı kaçıp, tepeleri dâimî karlı Muzdağın karları içine gitti. Buna çok üzülen Oğuz, ordusundaki cesur, soğuğa dayanıklı bir beğin, dokuz gün içinde gidip bu atı karlar içinde tutup, getirmesine çok sevindi. Onu mükafâtlandırarak Tanrıdağlar bölgesinin karlı yaylaklarını ona bağışlayıp “Sen, buradaki beğlere baş ol ve senin adın hep Karluk olsun.” dedi.

Afgan ve Hind ellerini fethetti. Sonra, İran üzerine Horasan'a yürüdü. Yolda, duvarları altından, pencereleri gümüşten, çatısı ve kapısı demirden ulu bir konak gördüler. Bunun kilitli kapısını açmak, çok zor olduğundan, Oğuz Kağan pek becerikli, hünerli bir kişi olan askerlerinden Tömürdü-Kağul adlı birisine, Kal-Aç diyerek, buranın kapısını açmasını buyurdu.Seferde yağmalar ve savaşlarda alınan ganimetlerini taşımak için ağaç araba yapan usta askeri çok beğenen Oğuz Han, ona yüklü arabanın yürürken çıkardığı“Kang-Kang” sesine göre Kanglı adını verdi.

Oğuz Han, Dağıstan'daki Tarku ve Derbend bölgelerini fethederek oradan Şirvan, Aran, Mugan ve Gürcistan ülkeleri üzerine gelip buraları da feth eyledi. Yaz sıcağında, ordusuyla Sabalan ve Arar dağlarındaki Alatağ (ağrı Dağı) yaylaklarında ordusu ile yayladı. Her iki dağa da Türkçe adlar verildi. Oğuz Hanın, bu çevrede fethettiği ülkeye Türkçe Azar-Baygan adı verildi.

Oğuz Han, Alatağ yaylasında iken Gürcistan, Irak, Anadolu ve Suriye ülkelerine elçiler gönderip, itâat etmelerini bildirdi. Kış gelince Mugan Çölünü geçerek, ordusu ile orada ve Kür ile Aras nehirleri arasındaki Aran (Karabağ) kışlağında kışladı. Baharda Gürcüler itâat ettilerse de sonradan caydılar. Oğuz Han, kendi oğullarını, iki yüzer kişi ile bu küçük kavmin üzerine gönderdi ve buradan ordusuna erzak tedârik ettirdi.

Alatağ'dan ordusu ile sefere çıkan Oğuz Han, Anadolu ve Irak üzerine yürüdü. Buraların uluları gelerek, savaşmadan itâat ettiler. Kış bastırınca, Oğuz Han, ordusu ile Dicle Nehri boyunda kışladı. İlkbaharda Şam üzerine yürüdü. Bütün Raka ve Şam ülkesi itâat ettiyse de üç yüz altmış kale kapılı Antakya şehri direnince, bir yıl süren kuşatmadan sonra, burası da zaptedildi. Oğuz Han, Antakya'da tahta geçti. Yanındaki doksan bin askerini bu şehre yerleştirip, kışladı. Askerlerin çoluk çocuğunu da bu ulu şehirde barındırdı. Bu şehirden Altı oğlunu (Filistin ve Mısır ülkeleri) Tekfur'un üzerine öncü olarak gönderdi. Eğer itâat etmezse ordusu ile kendisinin de geleceğini bildirdi. İki gün ve iki gece süren savaşta yenilen Tekfur, yakalanarak Antakya'da Oğuz Hana gönderildi. Oğuz Han itâatini arz eden Tekfur'u haraca bağlayıp yeniden kendi ülkesine hâkim tâyin etti.

Yunan ve Frenk ülkesinin durumunu Tekfur'dan öğrenen Oğuz Han, üç oğlunu Yunan, üç oğlunu da Frenk ülkelerini itâat ettirmeğe gönderdi. Tekfur da kendi elçisi ile bu iki ülkeye aaa elden şu haberi yolladı: “Bu Oğuzlar, çok büyük kudret ve kuvvet sâhibidirler. Güneşin doğduğu yerden buralara kadar bütün ülkeleri ellerine geçirmişlerdir. Onlara hiç kimse dayanamaz. Siz de kendi isteğinizle, yıllık vergi vererek, onlara itâat ediniz. Karşı çıkıp da halkınız kırılmasın.” Sonunda, Frenk ve Yunan ülkeleri itâat edip, haraca bağlandılar. Üç yıl Antakya'da kışlayan Oğuz Han, Bağdat İsfahan yolu ile İran'a gelip, Demevan Dağından, Horasan-Herat (Afgan) yolu ile ülkesine dönmeğe karar verdi.

Oğuz Han Amuderya'yı (Ceyhun) geçerek, Ilak ülkesindeki Semerkand bölgesine vardı. Buhara sınırındaki Yalbulağaz mevkiine geldi. Anayurduna erişti. Elli yılda dünyâyı feth eden ulu cihangiri, Kanglı ve uygurlar, dokuz günlük yoldan gelerek karşıladılar. Kürtak Yaylağına gelen Oğuz Han burada, bin evi doyuracak koyun ile dokuz yüz kısrak kestirerek, ulu bir toy verdi. Oğuz Hanın yanında soylu, yaşlı, uzun tecrübeli ve ak saçlı bir Düşüme(vezir) vardı, adı Uluğ-Türk idi. Bu vezir, bir gün rüyâda gördü ki, bir Altın Yay doğudan batıya doğru gidiyor. Uyanıp, rüyâyı, Oğuz Hanın ve neslinin cihan hâkimiyetine tâbir etti. Bunun üzerine Oğuz, oğullarını çağırıp, avlanmalarını istedi. Büyükler doğuya, küçükler batıya doğru ava çıktılar. Gün, Ay, Yıldız yolda bir Altın-Yay Gök, Dağ, Deniz de yolları üzerinde üç Gümüş-Ok bularak dönüp babalarına getirdiler. Buna çok sevinen Oğuz Han, okların herbirini küçük oğullarının birisine verdi “Ok, yaya tabidir, onu atarken de öyle olunuz” dedi.

Sonra dönüp, Altın-Yay'ı üçe bölerek, her parçasını büyük oğullarından birisine verdi: Bunlara, Boz-Oklar dedi. Sonra, büyük kurultay toplayarak, yanına kırk kulaç boyunda bir direk diktirip, üzerine bir altın tavuk koydu ve dibine bir Akkoyun bağladı soluna da kırk kulaçlık direk diktirip, üzerine bir Gümüş Tavuk koydurdu ve dibine bir Karakoyun bağladı. Oğullarından Bozokları, sağ (doğu) yanına, üç-okları da sol (batı) yanına oturtarak, kırk gün, kırk gece yiyip içtiler. Ulu toy yaptılar. Sonra Oğuz Han ülkesini altı oğlu arasında bölüştürdü ve rûhunu teslim etti .

Bugün 24 ziyaretçi (30 klik) kişi burdaydı!
*Sirius-b *MS *Pardus Semerkand TV

Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol